12 Kasım 2014 Çarşamba

Üst Nesilin İlk Tohumu

Baharın geldiğini ben açan çiçeklerden anlamam. Çiçekler açmadan önce neler yaşarlar bilir misiniz? Henüz onlar insanların güzellik anlayışına sığmazdan, makyajlarını doğru düzgün yapmazdan önce. Tomurcuklar bile henüz küçücükken ve yağmur suları zayıf incecik damarlarından süzülürken farkederim ben baharın geldiğini. Toprağın kokusu değişmeye başlamıştır da anlamazsınız. Etrafımdaki çoğu insan hayatı deneyimleyemediğim için üzülmekle meşgulken ben onların irislerinin etrafındaki harelerle meşgulum. Hangi harenin ne renk alacağı, hangi duyguyla yanıp hangi duyguyla ağırlaşacağını ben bilirim. İnsanlar toprağın üstüne basıp da bir kaç bahar sonra açacak çiçekleri ayaklarının altında acımadan ezdiğinde onlara sinirlendiğim için bana kızıyorlar. Babam beni parmak uçlarındaki sinirlere dokunan etinden ayırdığı için benim ona kızma hakkım olmuyor. Kendimi etrafımı saran kalabalık gibi ifade etmediğim için, anlayışlarının dar olduğunu  da bir türlü anlatamıyorum. Boğuk çıktığını düşünüyorlar sesimin, oysa ben sadece onlar anlayabilsin diye daha yavaş konuşuyorum. Hızıma yetişemeyecek kadar geride olduklarını onlara hissettirmemeye çalışıyorum. Yapabilecekleri bir şey yok. Böyle doğmuşlar. Ben de böyle doğmuşum. Annemin rahminde genlerim birbirleriyle oynarken diğerlerinden daha farklı bağlanmışlar. Annemin beni sevdiği gibi sevmişler birbirlerini. Yalanlara ait olan ve beni çarka oturtup ellerimi kollarımı bağlayan diğerlerinden daha farklı sevmişler. Dokuz köyden kovdukları yetmemiş, bünyemde sağlıklı ama samimiyetsiz genlere nazaran fazladan tek bir çifte yapmadıklarını bırakmamışlar. Kıpırdayamıyorum bazen. Karıncaların yürürken attıkları her bir adımı takip edip, kendim tek bir adım atamıyorum. Elele gezenleri gördüğümde ben hep o fazlalık olan çifte ne olduğunu düşünüyorum. Acıyı deneyimlememiş bu insanların bana duyduğu merhametin kendi vicdanları ile kaç derecelik bir açıyla doğru orantı kurulabilir, onu tartıyorum. Kefelerim hep boş kalıyor. Yine de siması bana benzemediği için şanslı olduğu düşünülen bazıları elimi tutmakta sakınca görmüyor. En nihayetinde baharı diğer herkes gibi karşılayıp, acılarımı hafifletmek için mutlaka savaşmam gerektiğini anlıyorum. Bunu tek başıma yapamıyordum uzunca bir süredir. Babam evden ayrılırken gözlerinde umutsuzluğu gördüğümde mutlulukla cevap vermiş olmamı duygusal açıdan yetersizliğime verdiklerinde onlara aslında gerçek duygusal iletişimin bu olabileceğini göstermeye çalıştığımı hisseden bir insanla karşılaştığımdan beri baharın bir anlamının olduğunu herkese gösterebileceğime dair olan inancımın yeniden alevlendiğini hissediyorum. Mavi gözlerinin etrafında bana bakınca oluşan, çokça yanan azca sönen harelerden anlıyorum, ne dediğimi o biliyor. Dudaklarını takip ediyorum. O kendisinin farkında olduğundan benimle konuşurken benim ritmime uyacak kadar hızlanabiliyor. Bu bizi izleyenlere onun yavaşladığı bir sahne anlatsa da gerçekte o durumun tam tersi olduğunun açıkça farkında. İki tekerlekli bir canavarı kontrol edemediğim için babamın akşamları uyuyamadığını gören annemin harelerini koyulardan açıklara çeviren bu insanın değerini sizin değerlerinizle anlatmak isterdim. Ancak sosyoekonomik olgularınız etrafında, doğruların ideolojik saplantılar üzerine kurulduğu bir sistemde size bunu anlatabilmemin bir imkanı yok. Deneyimlediğimiz aramızdaki bu bağ size de sadece harelerinize bakmama izin verirseniz değebilir. Ellerimden tuttuğunda, Sancho Panza’ya Don Quixote nasıl güveniyorsa öyle güveniyorum. Kalın parmaklarının kılıca dönüşüp ellerimin etrafında kalkan olduğu an canavarın tam boynuna sarılıyorum. Canavarı öldürmedim, sandığınız gibi. Ehlileştirdim. Babamın aydınlanmış hareleriyle beraber bana erken size geç gelen bahar akşamlarında ikimiz canavarlarımızın üstünde anneme gidiyoruz. Eteklerini uçuş uçuş yapan rüzgarın tenime dokunuşunu, etrafımızdaki her bir fısıltının gümbür gümbür kulağımda çırpınışını, denizin burnumu açan tuzlu tadını dilimde gezdirirken güçlenen baldırlarımın farkına varıp annemin parmak uçlarına değmeye yönleniyorum. Bir çift göz uzaktan beni izliyor. Kendisinin nereden geldiğini, diğerlerinden neden farklı olduğunu, hayata benim kadar nasıl dokunabildiğine hayret ediyorum. Çocuksu merakımın soruları ve hayal gücümün cevapları doğrultusunda adını Siren koyuyorum bu gözlerin. Hikayelerin aksine sesinin kalın tonunda duyduğum güvenin beni bataklıklara gömülmüş gibi ağrılaşan bedenden kurtarışına hayran oluyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder