Baharın geldiğini ben
açan çiçeklerden anlamam. Çiçekler açmadan önce neler yaşarlar bilir misiniz?
Henüz onlar insanların güzellik anlayışına sığmazdan, makyajlarını doğru düzgün
yapmazdan önce. Tomurcuklar bile henüz küçücükken ve yağmur suları zayıf
incecik damarlarından süzülürken farkederim ben baharın geldiğini. Toprağın
kokusu değişmeye başlamıştır da anlamazsınız. Etrafımdaki çoğu insan hayatı
deneyimleyemediğim için üzülmekle meşgulken ben onların irislerinin etrafındaki
harelerle meşgulum. Hangi harenin ne renk alacağı, hangi duyguyla yanıp hangi
duyguyla ağırlaşacağını ben bilirim. İnsanlar toprağın üstüne basıp da bir kaç
bahar sonra açacak çiçekleri ayaklarının altında acımadan ezdiğinde onlara
sinirlendiğim için bana kızıyorlar. Babam beni parmak uçlarındaki sinirlere
dokunan etinden ayırdığı için benim ona kızma hakkım olmuyor. Kendimi etrafımı
saran kalabalık gibi ifade etmediğim için, anlayışlarının dar olduğunu da bir türlü anlatamıyorum. Boğuk çıktığını
düşünüyorlar sesimin, oysa ben sadece onlar anlayabilsin diye daha yavaş
konuşuyorum. Hızıma yetişemeyecek kadar geride olduklarını onlara
hissettirmemeye çalışıyorum. Yapabilecekleri bir şey yok. Böyle doğmuşlar. Ben
de böyle doğmuşum. Annemin rahminde genlerim birbirleriyle oynarken diğerlerinden
daha farklı bağlanmışlar. Annemin beni sevdiği gibi sevmişler birbirlerini.
Yalanlara ait olan ve beni çarka oturtup ellerimi kollarımı bağlayan
diğerlerinden daha farklı sevmişler. Dokuz köyden kovdukları yetmemiş, bünyemde
sağlıklı ama samimiyetsiz genlere nazaran fazladan tek bir çifte yapmadıklarını
bırakmamışlar. Kıpırdayamıyorum bazen. Karıncaların yürürken attıkları her bir
adımı takip edip, kendim tek bir adım atamıyorum. Elele gezenleri gördüğümde ben
hep o fazlalık olan çifte ne olduğunu düşünüyorum. Acıyı deneyimlememiş bu
insanların bana duyduğu merhametin kendi vicdanları ile kaç derecelik bir
açıyla doğru orantı kurulabilir, onu tartıyorum. Kefelerim hep boş kalıyor.
Yine de siması bana benzemediği için şanslı olduğu düşünülen bazıları elimi tutmakta
sakınca görmüyor. En nihayetinde baharı diğer herkes gibi karşılayıp, acılarımı
hafifletmek için mutlaka savaşmam gerektiğini anlıyorum. Bunu tek başıma
yapamıyordum uzunca bir süredir. Babam evden ayrılırken gözlerinde umutsuzluğu
gördüğümde mutlulukla cevap vermiş olmamı duygusal açıdan yetersizliğime
verdiklerinde onlara aslında gerçek duygusal iletişimin bu olabileceğini
göstermeye çalıştığımı hisseden bir insanla karşılaştığımdan beri baharın bir
anlamının olduğunu herkese gösterebileceğime dair olan inancımın yeniden
alevlendiğini hissediyorum. Mavi gözlerinin etrafında bana bakınca oluşan,
çokça yanan azca sönen harelerden anlıyorum, ne dediğimi o biliyor. Dudaklarını
takip ediyorum. O kendisinin farkında olduğundan benimle konuşurken benim ritmime
uyacak kadar hızlanabiliyor. Bu bizi izleyenlere onun yavaşladığı bir sahne
anlatsa da gerçekte o durumun tam tersi olduğunun açıkça farkında. İki
tekerlekli bir canavarı kontrol edemediğim için babamın akşamları uyuyamadığını
gören annemin harelerini koyulardan açıklara çeviren bu insanın değerini sizin
değerlerinizle anlatmak isterdim. Ancak sosyoekonomik olgularınız etrafında,
doğruların ideolojik saplantılar üzerine kurulduğu bir sistemde size bunu
anlatabilmemin bir imkanı yok. Deneyimlediğimiz aramızdaki bu bağ size de
sadece harelerinize bakmama izin verirseniz değebilir. Ellerimden tuttuğunda,
Sancho Panza’ya Don Quixote nasıl güveniyorsa öyle güveniyorum. Kalın
parmaklarının kılıca dönüşüp ellerimin etrafında kalkan olduğu an canavarın tam
boynuna sarılıyorum. Canavarı öldürmedim, sandığınız gibi. Ehlileştirdim.
Babamın aydınlanmış hareleriyle beraber bana erken size geç gelen bahar
akşamlarında ikimiz canavarlarımızın üstünde anneme gidiyoruz. Eteklerini uçuş
uçuş yapan rüzgarın tenime dokunuşunu, etrafımızdaki her bir fısıltının gümbür
gümbür kulağımda çırpınışını, denizin burnumu açan tuzlu tadını dilimde
gezdirirken güçlenen baldırlarımın farkına varıp annemin parmak uçlarına
değmeye yönleniyorum. Bir çift göz uzaktan beni izliyor. Kendisinin nereden
geldiğini, diğerlerinden neden farklı olduğunu, hayata benim kadar nasıl
dokunabildiğine hayret ediyorum. Çocuksu merakımın soruları ve hayal gücümün
cevapları doğrultusunda adını Siren koyuyorum bu gözlerin. Hikayelerin aksine
sesinin kalın tonunda duyduğum güvenin beni bataklıklara gömülmüş gibi
ağrılaşan bedenden kurtarışına hayran oluyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder