14 Kasım 2014 Cuma

Pişkin

Aşkla başlayan her satırın
klişeleşecek kadar ayağa düştüğü şiirlerin
yazıldığı günlerin sabahına doğmakla
günahlar içine doğmaya itildik.
Sen benim aşkım, sevgilim, abim, hocam, babam
sen benim bir vazgeçtiğim bile değilsin.

Nasıl olur da nefesime hükmedersin?
Parmaklarından değil de gözlerinden akıyor kelimelerin diye mi?
Belki de bir an için bile olsa
bir fotoğrafın çekildiği anla sonsuzluğa yapışıp kalacağı o an arasındaki kısa sürede
daracık bir bankta
ışıkların saklanmayı seçtiği o parkta
hayatımdaki tek samimi bakışı sende gördüğüm içindir.


Benimle evlenip, gözlerini oyman gerekiyordu hesaba göre,
sense benimkilere dikmişsin nefsini,
şiirlerine günah edesin diye verebilirim,
tenine dokunabilmek için bir kez daha
yalnızca o kısacık, kızgın, kırgın, umutlu, onursuz anın hatrına
doğacak çocuklarımın haklarını senin cesedine gömebilirim,
henüz yaşarken ikimizde.
Almazsın biliyorum.
İstediğim sürece sevaplarını, daha azına razı olmayacaksın.


Mantıklı olan yıkımdan kaçmaktı,
Cellatlar mahkumları öylesine bıçaklarının altına yatırmaz,
Kendi rızasıyla cami duvarının dibinden beslenenleri de sevmez.
Fakat, göze alınamayacak suçlar yarım bırakılmaz ki,
Cellatlar görevlerini yaparlar. Bıçaklarını teninin en derinine sokarlar.
Bile bile ecelim geldi diye yurduna taşındığımdan suçlu ben olurum.
Çelişkisi bu ya pişkin pişkin acizliğime sırıtan kanunların,
yaşamaktan vazgeçtiğim anda sen beni öldürmekten vazgeçersin.

Ölümle başlayan her satırın
sonsuzlaşacak kadar zalim olduğu bir hayatın
mecburen nefes aldırdığı bedenlere doğmakla
ben sana gebe kalmaya itildim.
Oysa sen benim vazgeçemediğim bile değilsin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder