Hali hazırda binlerce kelimeyi yutmuş bir elektronik mezarlığa ben de kendiminkileri gömüyorum. Değil mi ki hatırlanmak hayatta kalmaktır, ruhları okundukça huzur bulacağım.
14 Kasım 2014 Cuma
Et, Kan, Yürek Parçaları
damla damla dökülenler
bileklerimin deliklerinden
daha yere değmeden dönerim geriye
merak etme sen gelmeden gidemem zaten
kapatma olukları, bırak ihtimaller kanasın
yaşadığımı ciğerlerime akan havadan mı anlarsın?
yabancı damarlar benim bileklerime bağlanamaz mı?
---
kanım çekiliyor korkudan
ya şimdi gecenin kucağında oyuncak olmuşsan?
çaresizim, hiçbir şey yapamam
elim kolum bağlı
taşların altında eziliyorum
öyle çok acıyor içim
bu gün seni görmelidim
bu gün sana dokunmalıydım
süse ihtiyacım yoktu,
kahretsin
doymaya bile ihtiyacım yoktu
sana saplayacağım iğneleri kıyamayıp kendime saplamaktan
çarmıha gerilmiş tutsak oldum
kanıyorum bak yaralarıma görmüyor musun yanıyorum
göz bebeklerim ağır, bakmak istemiyorum boşluğuna
beklemek.. öldürüyor çünkü beni
yavaş yavaş..
saatlerce
zavallı bir ışığın peşinde perdelerimi kapatıyorum
açmanı da beklemiyorum.
---
zincirler
etimi kopararak bağlar bedenimi
surlarına zihninin
kan gözlerine dolan yaşlar değil
bu kabus büyüklerin oyunu
karanlık mahzenlerde dolaşan farelerin içtiği irinle
ateş yutmaya hazır şeytanların sofrasında kurulan
bir savaş değil, çünkü baştan kaybedildi
bir ruh çoktan diğerine boyun eğdi
karşılık beklemeden sattı masumiyetini
kırık camların üstünde yürür gibi yaşadı
meşur köprüden geçerken ayakları kesikler yüzünden kaydı
düşüverdi dipsiz boğazını yakan ciğerlerine akan karanlığa
köpük köpük ziftlerde yıkandı
ölüm kurtulmaktı, ama özgürlük ölmüştü
---
buz gibi havada sıcacık şah damarı yutan etin,
kın gibi yüzünden inip onu saran kar tenin
dişlerini elmanın kabuğuna geçirdiğinde
suyu akar ya damla damla
kıpkırmızı zümrütler aksa kılıcından aşağı
gerçekliğine inandırsa hayatın,
e biraz acıtmazsa bu kadar zevki hayal sanırsın
halbuki her tattığımda ellerimi ateşe boyayan
yakan yanaklarını, yutkunamadan
boğarak nefes almanı sağlayan,
seni öldüren, beni yaşatan,
bir rüya gibi gerçekliğe adım attıran.
ama hepsi gerçek bak
izleri durur boynunda kanayan
minik dişlerin silinmeyecek izleri
morardıkça utandıracak
---
kan çanağı gözlerin, çatlamış dudakların
evet seni kandırdım,
beni sevdiğini söyle, bana bilmediğim bir şey söyle
istediğini söyle artık
öldü çocuk, vurdum, duymaz
üzülürüm sanıyorsun şu zavallı haline
haklısın üzülüyorum, ama bir yandan da korkuyorum
bu yüzden hayvanları ben uzaktan seviyorum
çok çekingen bir yeniyetmenin
istemediği bir sahnede
bütün seyircilerin gözü önünde
monoloğunu atması gibi
fırlatıldım dünyaya
ne fikrim soruldu
ister misin bu parçayı diye
ne yalnız bırakıldım
istediğim gibi köşem de
sessizliğimin tadını çıkrayım diye
---
denizin dalababildiği en derin yerinden kumları çalalı
yalnızca bir kaç saniye olmuştu
halbuki o nefes almakla uğraşırken
bütün kum taneleri yuvalarına dönmüştü
kulaç kulaç nefes almaya yaklaştıkça unutmuştu
bir kaç saniye öncesini bile taşıyamazken yanında
zaten nasıl dününü sırtlayabileceğini ummuştu?
yazık, bir hiç uğruna boğulur gibi olmuştu
uzun zaman sonra havayı ilk çektiğinde
mutlu olacağını sanmıştı, yanıldı
elleri bomboştu
---
neden bana teninden bir parça ayırmıyorsun?
köpeklere atar gibi parçalattığın kalbinden değil ama
ilgilenmiyorum onunla
bana damarlarından geçenler lazım,
izini bıraksın dudaklarımda
sana baktığımda bir gelecek gördüğüm doğru
ama yalnızca bir gece sürecek
ruhunun geri kalanını satabilirsin alacaklına
gayet güzel idare edebiliriz onsuz da
bak gerek yok kelepçelerden korkmana
bağlamak niyetinde değilim ellerini
düşünmüyorum zaten kaçmak isteyeceğini
ama kalabilmen için lazım olacak
istediğin kadar yalvar teslim olduğunda
çığlıkların kulaklarımın yerini bulamayacak
---
notaların kumsalına vuran gelgit dalgaları
çakılların arasına gizlenmiş kırık şarap şişesi
kenarında yürürken hayallerin adımlarımın
kuşların çığlıklarının
güneş ışığının sesi
unuttum hepsini
ne onu duyabildim ne kendimi
sesimi kendi şarkısını söylemek için çaldığından beri
izin vermiyor artık, yasakladı sahnemi
o herkesi izleyebiliyor ama kimsecikler göremiyor beni
perde perde tize yükselirken bir sonraki
şaka olduğumu düşünüyorlar;
taklit edilemeyecek derecede ciddi olduğumu
anlayamamışlar, şaka yapmakta
kendin inandın mı yalanlarına
hayatında rüyaların, anılarında
modern dünya zırvalıklarının
bir dolu kelimenin içinde birbirinin aynı
insan nasıl efendi gibi konuşur
birilerinin ülke fethettiği yaşta
bi şişeyi devirememek koyuyuor insna
başa bir büyük getiririz elbet
ama küçüklerle çıkılır mı başa?
---
vazgeçilecek kadar imkanlı
sevilecek kadar imkansz
bi nokta diğerini takip etti
cümleye başlayacak kadar kararlı
yarım kalacak gibi belirsiz
kahramanını öldürecek bi yazar gibi gözü kara
ölümü onurundan, mutlu yaşamı
kalbi atmayan bir hayal kadar hayatta
nefes alan bir çuval kadar ruhsuz
kırılmış bir kum saatinin nefretini kusması kadar hızlı
yağmur için toplaşan bulutlar kadar sabırsız ormanların üzerine
---
çünkü öle hayaller vardır ki hayatta
insanı hayatta tutmaya yeter
mantığın hayır derken kalbin vardır bir hayır der
hayrı dokunmayacak ruhların peşinden koşarken
hayırlısıyla taht kuracaklara yüz çevirir
---
herhangi birinin kimsesi olmak yerine
kimsesizliğin tehlikesine rağmen
bir'in herşeyiyim
---
ellerimde tutam tutam hayaller
kısık sesler kulağımızda
çınlayan, fısıldayan
ağır bir ritmle bizi düşlerimizde tutan
zehir
nefesimle beraber
buram buram vücudumu terkeder ve
kendimi bulurum yeni bir ülkede
ayaklarım batmış bir ormanın derinliklerine
döner döner duvarlar ve yer
ve nefsim en yüksekteyken
çekilir kan beynimden
bir anda başbaşa kaldığım hayaletle dans ederim
uçarken gözlerimin önünde kanatlanmış öpücükler
farkım yokken bir sarılı çarşaftan
aynıyız kapanırken gözlerimiz
gerçekliğin yeni topraklarına açılırız beraber
---
tenim koyu olabilir tamam ama
gölgemin gerisinde gizlenebilecekler yüzünden
yalancı yaftası yemek
hoş değil
yalnız, saçlarını ağartan anılar ve hayallerse ,
bak son dakika haberi
kimse kimseye henüz beyninin içini
okyanusta yüzerken dipteki kumu görür gibi gösteremedi
asla bilemezsin gözlerime bakınca dürüst müyüm
değil mi
güvenmek zorundasın senin bilmeni istediklerime
yoksa yücelerin en yücesinin incileri yeniden inse yeryüzüne
inandıramamki sen inanmak istemedikçe içimdekilere
göreceğin ancak kanla karışık irin olabilir
yardığında göğüs kafesimi
içinde atan senin kalbinle
bunu ben asla senin gibi bilemeyeceğime göre
şimdi sen söyle
öyle mi, değil mi?
---
nabzımun nefsimi dengelemeye çalışması nafile
hala görünmez ipler ısırıyor etlerimi sağdan soldan
bir kukla misali dönüp duruyorum
göğsümde değil, daha içerde,
sol tarafta daha derinde
binlerce toplu iğnenin basıncı yakıyor
tanımlanamaz olanı tanımlamaya çalışıyorum
nefesimi kesenin alerjilerden fazlası olduğunu biliyorum
---
günler gecelerin koynunda
olmuş sarmaşıklar gibi
hiç vakit kaybetmeden aşk
kaplamış dört yanımızı duvar misali
git diye bağırsada dudakların bilirim
nefesinin içinden fısıldar dilin kal
dünya dursa yine
---
fallarda aradıklarımız
farz mıdır farz ettiklerimiz, farazi mi
son fasılda demlenmemiz
fason aşkların artık çok fazla gelmesinden mi
---
senin özünden yüz bulurum
bunca kelimeyi bir araya taşımaya
def-i bela def-i kaza getirdim bugüne kadar
tüm yazdıklarımı senin huzuruna
ilk benim nefesimden fısılanıp
ilk senin ruhunda vucut buldular
kutsadım onları ışığınla
en içten dualarımı başlarına sarıp
gönderdim
sakladığım tüm günahsızları
günah işlemek için çıkacakları yollarına
kim bilir kaç aşığın umudu olacaklar
yalnız olmadıklarına dair
ve kaç hayırsız sevgiliye mektup olacaklar
bir hayal belki onları geri getirirler diye
hepsi benim kucağımda birer çakıl taşıydı
sırayla denizde hareler olmak için atıldılar
önce benim celladımın sonra diğerlerinin yüzlerine
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder