Dört duvarın tam ortasında bağdaş kurmuş elleri kafasının arasında
oturuyor. Kalkması gerektiğini anlıyor kapıya vurmalarından. Ne yazık ki şu an kıpırdamak
istemiyor. Ağır ağır kafasını kaldırıp duvarları inceliyor. Solundakinde
kırmızının binbir tonu, her biri farklı hücreleri çağrıştırıyor. Her birini
farklı açılardan sıçratmış duvara, sonra da temizlememiş. Sağındakine bakıyor,
bir zamanlar bembeyazdı. Üzerine binlerce satır karalanmış, üstüste altalta,
öyle ki oturduğu yerden harfleri dahi seçemiyor. Yalnızca simsiyah bir boşluk.
Arkasına bakamıyor, ama ezberlediği üzere orada baştan aşağı gözler var.
Resimlerden kestiği, kendi çizdiği, zorla çizdirdiği binlerce göz kendini
izliyor. Karşısındaki renkleri seçemiyor, belli belirsiz sürekli yer değiştiren
gölgeler. Güneşin giremediği, ışığın dokunamadığı bu odada gölgeleri kim ya da
ne oynatıyor? Kıbleye doğru oturmuş önündeki duvarı inceliyor. Kehanetlerde
bulunacak adeta, dile gelse hayatın anlamını fısıldayacak. İnat gibi, susuyor.
Dokunmayı deneyebilirdi, daha öncelerde hep eli yanmamış olsaydı. Ruhları
doğrarken, oksijensiz akan kanlardan hazırladığı mürekkebiyle yazılar
yazdığında onu izleyenler karşılarında ne görüyor? Eylemlerin bini bir para
değil mi? Yürümüş dolanmış, doğumun tohumunu atmış, attırmış, nefesleri kesmiş,
şimdiyse yorulmuş, oturmuş bu insan müsveddesi neyi bekliyor? Zaman burada
akmıyorken saatini kapıya indirilen yumruklarla saymaya başlamış bu garibe
hangi darbede ayaklanacak? Kapıyı bir açsa rahatlayacak. Fakat gölgeler. İzin
vermiyorlar ki. Karşısında bir o yana bir bu yana, ateşli bir dans
tutturmuşlar, gözlere ziyafet çekip kendisini aç bırakıyorlar. Açlıktan
ellerini kemirmeye başlıyor. Ahtapot yemişti bir vakitler, insan etine ne kadar
benzediğini düşünmüştü. Sol elinin serçe parmağının ucu pespembe, kıvrım
kıvrım, lezzetli. Doyamıyor tadına yedikçe, o da devam ediyor. Lokmaları ardı
arkası kesilmez bir iştahla indiriyor midesine. Omuzuna kadar kopardığını
farketmesi zaman alıyor. Gölgeler memnun, ritmlerini hızlandırıp şölene devam
ediyorlar. Gözlerse binlerce farklı renkte onu suçlamaktan vazgeçmiş, bir
sonsuzluk yanılgısıyla kandırdıkları mahkumlarının kendi celladı olmasından
hayıflanıyorlar. Onu kapıdakiler almalıydı. Fakat izin vermeyecek. Bacaklarını
ileri doğru açıp tek kalan koluyla kendini ayağa kaldırıyor. Bedeni ritüele
uygun renge boyanıyor vücudunun doğal olarak ürettiği boyayla. Kahkahalar
atmaya başlıyor. Sarsılarak yere düşüyor yeniden. Neden en başta böyle
oturduğunu hatırlıyor. Çünkü en rahatı artık bu. Duvarlar birdenbire
birbirlerine yakınlaşmaya başlıyor. Giderek üstüne kapanıyorlar, fakat hemen
değil. Hiçbiri o kadar merhametli değil. Karnı kazınmaya devam ediyor. Kapının
kendine yaklaşmış olması hepten huzursuz ediyor kendisini, huzurun ne olduğunu
hatırlamaya çalışıyor. Sağ eli hiç olmadığı kadar diri şimdi, şişmiş, kızarmış,
yağlı, tam sevdiği gibi. Kemire kemire indiriyor boğazından en küçük
parmağından omzuna kadar. Ansızın çok korkuyor, artık kimseyi itemeyecek
olmasından. Bir öneminin kalmaması onu ilgilendirmez! Savunmasız kaldı.
Ayaklarına damlıyor boyalar. Vücudu morarmaya başlıyor. Solundaki duvara en taze tonları kendisinden
akmaya başlıyor. Sağ tarafında boşluklar belirgin hale gelip önce sembollere,
oradan harflere, oradan kelimeler, cümleler ve hikayelere dönüşüyor. Seyirciler
gölgelere alkış tutmaları için en keskin bakışlarını atıyorlar. Gölgeler
kutluyor bu şanlı merasimi, sonunda bekleyiş bitiyor! Gelmeyenler geride,
gelenler duvarda kaldı. Arkasına yaslanmak isterken, kollarının alışkanlığıyla
beklediği destek bile gelmeyince yalpalayıp boylu boyunca seriliyor yere.
Duvarlar yaklaşıyor. Yaşayan kanlı canlı bir tabut oluncaya kadar küçülüyor
oda, bedeninin şeklini alıyor. Bacaklarını da artık hissetmiyor. Midesi,
ciğerleri, kalbi, beyni mengenelerce sıkışıyor. Bekleyişin sona ermesiyle son
nefesini veriyor derin, uzun, kesintisiz, hırıltılı. Hırıltılar ahenkli bir
ritm alıyor, davuldan çıkan tok seslere dönüşüyorlar. Kapı sonunda dayanamayıp
kırılıyor. İçeri girenler herhalinden yepyeni olduğu anlaşılan, rengarenk bir
odanın tam ortasında bir bebeğin çığlığının ilk nefesini müjdelemesini
duyuyorlar. Bekleyiş sürüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder