17 Kasım 2014 Pazartesi

Dört Duvar

Dört duvarın tam ortasında bağdaş kurmuş elleri kafasının arasında oturuyor. Kalkması gerektiğini anlıyor kapıya vurmalarından. Ne yazık ki şu an kıpırdamak istemiyor. Ağır ağır kafasını kaldırıp duvarları inceliyor. Solundakinde kırmızının binbir tonu, her biri farklı hücreleri çağrıştırıyor. Her birini farklı açılardan sıçratmış duvara, sonra da temizlememiş. Sağındakine bakıyor, bir zamanlar bembeyazdı. Üzerine binlerce satır karalanmış, üstüste altalta, öyle ki oturduğu yerden harfleri dahi seçemiyor. Yalnızca simsiyah bir boşluk. Arkasına bakamıyor, ama ezberlediği üzere orada baştan aşağı gözler var. Resimlerden kestiği, kendi çizdiği, zorla çizdirdiği binlerce göz kendini izliyor. Karşısındaki renkleri seçemiyor, belli belirsiz sürekli yer değiştiren gölgeler. Güneşin giremediği, ışığın dokunamadığı bu odada gölgeleri kim ya da ne oynatıyor? Kıbleye doğru oturmuş önündeki duvarı inceliyor. Kehanetlerde bulunacak adeta, dile gelse hayatın anlamını fısıldayacak. İnat gibi, susuyor. Dokunmayı deneyebilirdi, daha öncelerde hep eli yanmamış olsaydı. Ruhları doğrarken, oksijensiz akan kanlardan hazırladığı mürekkebiyle yazılar yazdığında onu izleyenler karşılarında ne görüyor? Eylemlerin bini bir para değil mi? Yürümüş dolanmış, doğumun tohumunu atmış, attırmış, nefesleri kesmiş, şimdiyse yorulmuş, oturmuş bu insan müsveddesi neyi bekliyor? Zaman burada akmıyorken saatini kapıya indirilen yumruklarla saymaya başlamış bu garibe hangi darbede ayaklanacak? Kapıyı bir açsa rahatlayacak. Fakat gölgeler. İzin vermiyorlar ki. Karşısında bir o yana bir bu yana, ateşli bir dans tutturmuşlar, gözlere ziyafet çekip kendisini aç bırakıyorlar. Açlıktan ellerini kemirmeye başlıyor. Ahtapot yemişti bir vakitler, insan etine ne kadar benzediğini düşünmüştü. Sol elinin serçe parmağının ucu pespembe, kıvrım kıvrım, lezzetli. Doyamıyor tadına yedikçe, o da devam ediyor. Lokmaları ardı arkası kesilmez bir iştahla indiriyor midesine. Omuzuna kadar kopardığını farketmesi zaman alıyor. Gölgeler memnun, ritmlerini hızlandırıp şölene devam ediyorlar. Gözlerse binlerce farklı renkte onu suçlamaktan vazgeçmiş, bir sonsuzluk yanılgısıyla kandırdıkları mahkumlarının kendi celladı olmasından hayıflanıyorlar. Onu kapıdakiler almalıydı. Fakat izin vermeyecek. Bacaklarını ileri doğru açıp tek kalan koluyla kendini ayağa kaldırıyor. Bedeni ritüele uygun renge boyanıyor vücudunun doğal olarak ürettiği boyayla. Kahkahalar atmaya başlıyor. Sarsılarak yere düşüyor yeniden. Neden en başta böyle oturduğunu hatırlıyor. Çünkü en rahatı artık bu. Duvarlar birdenbire birbirlerine yakınlaşmaya başlıyor. Giderek üstüne kapanıyorlar, fakat hemen değil. Hiçbiri o kadar merhametli değil. Karnı kazınmaya devam ediyor. Kapının kendine yaklaşmış olması hepten huzursuz ediyor kendisini, huzurun ne olduğunu hatırlamaya çalışıyor. Sağ eli hiç olmadığı kadar diri şimdi, şişmiş, kızarmış, yağlı, tam sevdiği gibi. Kemire kemire indiriyor boğazından en küçük parmağından omzuna kadar. Ansızın çok korkuyor, artık kimseyi itemeyecek olmasından. Bir öneminin kalmaması onu ilgilendirmez! Savunmasız kaldı. Ayaklarına damlıyor boyalar. Vücudu morarmaya başlıyor.  Solundaki duvara en taze tonları kendisinden akmaya başlıyor. Sağ tarafında boşluklar belirgin hale gelip önce sembollere, oradan harflere, oradan kelimeler, cümleler ve hikayelere dönüşüyor. Seyirciler gölgelere alkış tutmaları için en keskin bakışlarını atıyorlar. Gölgeler kutluyor bu şanlı merasimi, sonunda bekleyiş bitiyor! Gelmeyenler geride, gelenler duvarda kaldı. Arkasına yaslanmak isterken, kollarının alışkanlığıyla beklediği destek bile gelmeyince yalpalayıp boylu boyunca seriliyor yere. Duvarlar yaklaşıyor. Yaşayan kanlı canlı bir tabut oluncaya kadar küçülüyor oda, bedeninin şeklini alıyor. Bacaklarını da artık hissetmiyor. Midesi, ciğerleri, kalbi, beyni mengenelerce sıkışıyor. Bekleyişin sona ermesiyle son nefesini veriyor derin, uzun, kesintisiz, hırıltılı. Hırıltılar ahenkli bir ritm alıyor, davuldan çıkan tok seslere dönüşüyorlar. Kapı sonunda dayanamayıp kırılıyor. İçeri girenler herhalinden yepyeni olduğu anlaşılan, rengarenk bir odanın tam ortasında bir bebeğin çığlığının ilk nefesini müjdelemesini duyuyorlar. Bekleyiş sürüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder