Tetiğini
göğe doğrultan adam, kendi beynine kurşunun tecavüz edişini hissetmeden önce
ateş etmenin nasıl bir duygu olduğunu deneyimlemek istedi. Bu halde kemikten
farksız kollarını havaya kaldırdığında ayakları da toprağın içindeyken bir
ağaçtan farksız, meyvesi de elindeki hayat çalacak şekilde eğrilmiş metal obje.
Topraktan aldığını toprağa veriyor. Böyle öğrenmiş. Uzatmanın anı ne kadar
bayağılaştıracağını düşündü yazar. Adamın bu acısına bir nokta koymaya karar
verdi. Böylesine anları uzatmanın klişeleşmiş bir teknik olduğunun farkında.
İnandırıcılıktan yoksun, samimiyetten. Derin bir iç çekip yaşamasının gerçekten
bir anlamı olmadığına son kez kanaat getirdikten sonra son eylemi olacak tetiği
basmak için işaret parmağını kendine doğru yavaşça çekti. Yankılanarak büyüyen
patlama sesini kimse işitmedi. Adam kendisinden başka bu sesi duyan olmadıktan
sonra gerçekten bu sesin bir anlamı olup olmadığını düşündü. Hep düşünür.
Manasızca ama mantık sınırları içerisinde. Sesin içine işlemesi için biraz
bekledi.
“Demek böyle duyulacak. Öldüğümü gören kimse olmayınca, varlığıma ne olacak?”
daha fazla düşünmek onu iyice çıldırttı –artık dahası nasıl mümkünse – ve sinir harbiyle beraber tetiği bu kez kendi kafasına yöneltti. İşaret parmağı bir kez daha gerildi.
“Demek böyle duyulacak. Öldüğümü gören kimse olmayınca, varlığıma ne olacak?”
daha fazla düşünmek onu iyice çıldırttı –artık dahası nasıl mümkünse – ve sinir harbiyle beraber tetiği bu kez kendi kafasına yöneltti. İşaret parmağı bir kez daha gerildi.
Bu
noktada herkes bu adamı kurtarmamı bekliyor. En azından yaşamı seven herkes.
Bense ölmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu bir ilk olur. Zaman akışıyla
oynanmamış bir baş karakterin hikayenin en başında ölmesi. En azından farklı.
Fakat farklılık çoğu zaman reddedilir. O halde şimdilik nefes almaya devam
etsin.
Gerilen
parmağı tetiğin üzerindeki baskıyı arttırıp minicik kurşunumuzu beyimizin
beynindeki yolculuğuna çıkarmadan tam olarak bir salise önce, gökteki kurşun
büyük bir gürültüyle sahibine geri döndü. Üstelik bir meleğin içinde.
Ayaklarının
dibine düşen, ve şimdi artık üstü başı kan ve toprak içindeki rengi olmayan
varlığa gözleri boyoz gibi bakakaldı beyimiz. Böylesi anlarda mucizeler
bekleyen bir insan olmadığından mantıkla açıklamaya çalıştığı bu olayda bu
varlık ancak bir paraşütçü olabilirdi. Şansına isabet ettirmişti demek. Bir de
katil artık. Harika. Hadi ama böylesine bencil olma orada öylece yatıyor ve sen
kendini düşünüyorsun. Herkes her zaman kendini düşünür. İstisnasız.
Silahını
yere atarak meleğin üzerine kapanan adam onu kucağına yatırdı ve tam olarak ne
olduğunu anlamaya çalıştı.
Bu
noktada bu kurşun en arabesk aşk hikayelerinde olduğu üzere meleğimizin
kalbinden geçmeliydi. Ancak geçmiyor ve bu bir aşk hikayesi değil. Karakterimiz
de bir melek ve bu onun ismi değil. Lütfen.
Yıldırım
hızıyla topraktan tozları kaldırarak yere düşen bu meleğin öldüğünü düşündü
adam. Fakat ölmesi için önce yaşaması gerekiyor. Gerekiyor mu? İncelemeye devam
ettiğinde kurşunun alnının tam ortasında, iki kaşının ortasında bir yerden
geçtiğini gördü adam. Mermerimsi yüzü toprak içindeydi ve kılcal damarları
mermere uygun şekilde mor, kırmızı, pembe hatlarla yüzünü kaplıyordu.
Meleklerin güzel olduğunu insanların nereden çıkardığını merak etti. Şu an tam
anlamıyla çirkin bir şey bu.
Melek
kucağında yatarken adam kendi hayatını kurtaranın şans mı kader mi olduğundan
emin değildi. Evrenin çalışma şeklini çözebilen olmamasına rağmen çözdüğünü iddia edenler bir hayli çok
olduğundan ne düşüneceğine karar veremiyordu. Ancak şu an hayattaydı ve canı
sıkılmıyordu.
Biraz
daha nefes almak istiyor, ve öyleyse tam
da bu yüzden izin vermeyeceğiz, ama alabileceğini düşünsün şimdilik.
Melek
kucağında huzurlu huzurlu yatıyordu ki birdenbire göz kapakları, saydam
gözlerini ortaya çıkararak açıldı. “Ananı sikeyim noluyo!”
Cümleyi
beklemeyen okuyucu küfrü biraz sert buluyor. Fakat normal tepkileri
yansıtabilmek adına ataerkil bir küfrü yazmanın uygunsuz olmayacağına karar
veriyoruz.
“Seni
gerizekalı naptığını zannediyorsun!” diye kucağından birden fırlıyor meleğimiz
adamın. Büyümeye başlıyor gözleri önünde, daha hiddetli bir sesi var artık;
“Sen benim ne olduğumu biliyor musun!” Korkması gereken adamın şaşkınlıkla
kendisini izlediğini farkeden melek bu işte bir tuhaflık olduğunu hissediyor.
“Neden öyle bakıyorsun? Genellikle türünüz ben bu görüntüde ve seste iletişim
kurduğumda kaçar ve ekmeğini faldan çıkarmaya başlar.” Büyüyerek ve sesi
kalınlaşarak adama fırça attığını düşünen meleğin karşıda hiçbir tepki
yaratmadığını farketmesi zaman alıyor. Çünkü adamın tek gördüğü kendi
boylarında berduş kılıklı melek bozuntusu ve çıkardığı ses de bir kız
çocuğundan farksız.
İki
kaşının ortasını ovalamaya başlayan melek sivilce sıkar gibi kurşunu oradan
çıkarıyor. “Zaten bende azıcık akıl olsa en başından isyan ederdim.” Kendinden
daha üstün olduğunu düşünen bir varlığın karşısında kendini ispatlama gereğini
neden duyduğunu düşünen meleğimiz bunun ancak bir insanın hissedebileceği bir
duygu olduğuna kanaat getirerek “işte şimdi sıçtık” bakışıyla yere oturuyor.
Bir kere göğü kaybettiğine göre artık toprakla idare etmesi gerektiğini
anlayınca da ağlamaya başlıyor. Adam hala elinde silah, şimdi artık dizlerinin
önüne çökmüş meleği irdelemeye çalışıyor.
Burada
yanlış anlaşılabilecek anların en güzeli yaşanırken yani hayatta kaybedecek
hiçbir şeyi kalmamış bir adamın dizlerinin dibine çömelmiş insan bozuntusuna
doğrulttuğu silahı gören herkesin vereceği tepkiyi verecek bir insan lazım
aslında şimdi. Fakat sıradışılaştırmaya uğraştığımız hikayemizin buna ihtiyacı
yok. Meleğimiz de bunun farkında.
Meleğimiz,
yüzünden toprağı, kiri ve bir yandan gözyaşlarını silmeye uğraşırken ansızın
adama bir çelme atıyor ve yere düşürüyor. Neye uğradığını şaşıran adamın
elinden düşen silah artık meleğin elinde. “Keşke yaşamana izin verebilseydim.
Ancak yazarımız bunu istemediğini açıkça
belirtti. Onu dinlemek zorunda olduğumdan falan değil ama şimdi sen artık sırf
başkalarına anlatabileceğin bir şey oldu diye yaşamak isteyeceksin, ben de buna
izin veremem. Anlatmam deme hiç, sizin türünüze inanılmayacağını yaklaşık 100
milyon yıldır yukarıdan tecrübe ediyorum.”
Artık
beklediğimiz an geldi. Melek adamımızın esasında başladığı işi bitirmek için
hamle yapıyor. En başında ölmek isteyen adamın neden yeniden yaşama dönmek istediği
bir merak konusu. Herhalde ego, can alma kudretini yalnızca kendine
tanıdığından olsa gerek, içgüdü diye aklamaya çalıştığımız yaşama dürtüsüne
kuvvet veriyor. Ne yazık ki, meleği durdurabilecek kadar hızlı değil.