Zaman eriyen bir mum
göğüslerimden aşağı,
Donuk tüm gördüklerim,
kendimden gayrı
O kadar hızlı ilerliyor
ki gözler, binlercesi, etrafımda dolanıyor hareler
Baktığımda gördüğüm salt
bir yağlı boya tablo,
Tam ortasından
seyircilerin hepsine selam veriyorum.
Sanat mı? Sanat.
Sanat zihnimi gün
doğumundan batımına satmam devlete.
Sanat vücudumu ait olduğu
yerlere sürüklemek için aldığım yıllık izin.
Sanat hayallerimi
süsleyip de boynuma taktığım bir altın zincir.
Zincir dolanıp iyice
darlıyor boğazımı.
Tabloda görünen bir zavallı ortada diğer açılara renk getirsin diye
Tabloda görünen bir zavallı ortada diğer açılara renk getirsin diye
Gölgelerden yapılmış.
Bir gölge gibi gezmem bu
yüzden bana değen diğer hayatların tümünde.
Grilerden bir silüet
doğurmuş anam,
Babam kucağına bir beyaz
almış, gömdüğünde bir siyahı yatıracak toprağa.
Çığlıklar mı atayım?
Duysunlar!
Parmaklarımın ucundaki
kılcal damarlara kadar
kordan kanlar, beynimin kıvrımlarında dolanırlar.
kordan kanlar, beynimin kıvrımlarında dolanırlar.
Hep korktukları için
korktular.
Oysa bir hayalet nasıl
dokunabilir?
Bir hayalet nasıl
sevebilir?
Ancak kımıldamadan olduğu
yerde poz kesmesini bilir.
Olduğu yerde çağlar aşar.
Altı üstü geçmişin
geleceğin lafını edebilsin diye
Saat mehvumunu ruhu
pahasına bile bile sanatçıya satar.
Baylar, bayanlar! Bu
gördüğünüz yirmibirinci yüzyıldan kalma bir portredir!
Bakınız sanatçı her
detayı nasıl işlemiştir!
Adeta kalkıp dokunacak
etrafındaki renklere, objelere, insanlara!
Bu portre için bir
devrimdir!
Devrim, bombaları üstünde
patlatan bir bedevinin sessizliğidir.
Bir yangın çıkar asılı
tutulduğum hücrede,
etrafımda beni süsleyen mumları eritir.
etrafımda beni süsleyen mumları eritir.
Yangın,
Dali’nin tırnaklarını
yedirecek bir imgenin canını alırken,
Bir ruhun göğüslerinden
aşağı kaydırıp,
Zamana hayat verir.
Sonsuzluk anlam
gereksizliğinden arındırıp özgürleştirir.
Ben yine sonlarla bezeli küllere
dönüşürüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder