6 Şubat 2015 Cuma

Bir Hayaletin Portresi

Zaman eriyen bir mum göğüslerimden aşağı,
Donuk tüm gördüklerim, kendimden gayrı
O kadar hızlı ilerliyor ki gözler, binlercesi, etrafımda dolanıyor hareler
Baktığımda gördüğüm salt bir yağlı boya tablo,
Tam ortasından seyircilerin hepsine selam veriyorum.

Sanat mı? Sanat.
Sanat zihnimi gün doğumundan batımına satmam devlete.
Sanat vücudumu ait olduğu yerlere sürüklemek için aldığım yıllık izin.
Sanat hayallerimi süsleyip de boynuma taktığım bir altın zincir.

Zincir dolanıp iyice darlıyor boğazımı.
Tabloda görünen bir zavallı ortada diğer açılara renk getirsin diye
Gölgelerden yapılmış.
Bir gölge gibi gezmem bu yüzden bana değen diğer hayatların tümünde.
Grilerden bir silüet doğurmuş anam,
Babam kucağına bir beyaz almış, gömdüğünde bir siyahı yatıracak toprağa.

Çığlıklar mı atayım? Duysunlar!
Parmaklarımın ucundaki kılcal damarlara kadar
kordan kanlar, beynimin kıvrımlarında dolanırlar.
Hep korktukları için korktular.
Oysa bir hayalet nasıl dokunabilir?
Bir hayalet nasıl sevebilir?

Ancak kımıldamadan olduğu yerde poz kesmesini bilir.
Olduğu yerde çağlar aşar.
Altı üstü geçmişin geleceğin lafını edebilsin diye
Saat mehvumunu ruhu pahasına bile bile sanatçıya satar.

Baylar, bayanlar! Bu gördüğünüz yirmibirinci yüzyıldan kalma bir portredir!
Bakınız sanatçı her detayı nasıl işlemiştir!
Adeta kalkıp dokunacak etrafındaki renklere, objelere, insanlara!
Bu portre için bir devrimdir!

Devrim, bombaları üstünde patlatan bir bedevinin sessizliğidir.
Bir yangın çıkar asılı tutulduğum hücrede,
etrafımda beni süsleyen mumları eritir.
Yangın,
Dali’nin tırnaklarını yedirecek bir imgenin canını alırken,
Bir ruhun göğüslerinden aşağı kaydırıp,
Zamana hayat verir.
Sonsuzluk anlam gereksizliğinden arındırıp özgürleştirir.

Ben yine sonlarla bezeli küllere dönüşürüm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder