22 Ocak 2015 Perşembe

Kökler

Dudaklarım çatlak, nemli olsalardı bırakılamazlardı.
Bir kefen giymişim hayattan, soluklanıp duruyorum.
Anılar, hayaller, gerçekler ve yalanlar.
Yalanların en güzellerini hep kendime saklıyorum.

Karşıma biteviye merhametten bir set çekiyorlar.
Acımasından acımalarından daha çok nefret etmiyorum da,
acıtmadan üzerimdekileri soymalarına aşık oluyorum.
Nasıl iyileştiğimi hiç hatırlamıyorum,
Nasıl hasta olduğumu ise asla unutmuyorum.

Bilincimi yara yara irin akıtıyorum,
Hadi içsene, içsene, içsene!
Dilimle evirip çeviriyorum bedenleri,
arzu ettiğim gibi,
kendimle eritiyorum.

Kampların birinde yakılacaktım,
o zaman layığımı bulacaktım.
Kaypak üzüntülerime başkalarını alet etmeyecektim.
Hiç değilse rahat edecektim, mağdur olacaktım.

Mağdurları herkes çok sever.
Trajedi nasıl orgazmikse, düşmeden izleyene,
komedi nasıl düşeni izleyenin egodan yumurtalarını okşuyorsa,
öyle aşağıda kalmalıydım.
Ha aşağıda doğmuş, ha düşmüşsün,
trajikomik bir hikayenin yancısı olmaktan daha evla değil mi?
Toprağını bulamamış, sevmeyip de kopamamış,
araftan başka yere kımıldayamamış,
ısıra ısıra dudaklarını kanatan bir aşağılık olmalıydım.
Ben de oldum. Belki de zaten öyle doğmuştum.
Yine de gömdüler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder