6 Ocak 2015 Salı

Kar ve Düşüş

Sokak lambasının sarı ışığı altında
kar tanecikleri ateş böceklerine dönüşmüş.
Masumiyeti kızıla boyayan ışınların kurbanı,
demir kesici bir canavarın ağzından yayılan kıvılcımlara bürünmüş.
Buzdan beton yığınlarının küçücük bir aralığından,
Güllerin şehrine kadar uzanan bir otobanı seyreylerken
Donmuş uzuvlarımın en sulusunun seçtikleri bunlar.
Buzdan bir heykel, iki büklüm, boşuna hilal arıyor gökte.
Yankılanarak bir ses çarpıyor mermeri saydam yüzüne;
“Bunu bana nasıl yaparsın?”
Uçuç böceklerinden kendine taç yapmış Persephone,
otobanın tam ortasında yırtınıyor.
Hephaistos kamyonunun kornasına abanıyor.
Heykelin damarlarına kadından bir küfür zerkediyor.
Demirci direksiyonu zamanında kırdı diye kızıyor.
Çığlık çığlığa bir teslimet bu.
Heykelden başka kimse varlığını gözlemlemiyor.
Yok oluyor, yeraltının zoraki kahpesi,
kimse görmediğinden canını kendi elleriyle alası gelmiyor.
Zift zeminin göze yetişemediği noktada adım adım kayboluyor.
Ardında cansız bir merak bırakıyor.
Yeraltına yürümüş olmalı, kıvılcımların göbeğini döllemiş olmalı.
Kıpırdayabilseydi duygularım, cesetten prensese seslenmek isterdim.
Nar taneciklerini tek tek ağzına doldurmak, onu beslemek isterdim.
Ona kim, ne yaptıysa hesabını sormak isterdim.

Fakat ne kar ne kıvılcımlar suratımda ısınmıyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder