Sözün kanadını kırmışlar da yazıya dönmüş.
Kadın da yorulmuş insanları kını bellemiş,
içlerini yarmış, bedenlerine sığamamış.
Doğurduğu tüm çocuklar azarlandıktan sonra
mahzun mahzun bakakalmamışlar.
İntikamlarını hep gündoğumuna gizlemişler.
Vakit gelmiş yazı şımarmış,
gitmiş gecelere sarmalanmış.
Mürekkebini akıtacağı yeri hep yanlış
seçmiş.
Sınırlarını aramış, bulduğu bekçi ışıkmış,
dinleyecek gibi olmuş, ama göz bebekleri kamaşmış.
Korkularından kendilerine bir ana bir de
baba yapmışlar.
Hemen onlardan kaçmışlar.
Hattı hududu belli ebeveyn mi olurmuş?
Kimin dokuduğu, kimin okuduğu belli
olsaymış,
söz ölmese de olurmuş.
Anlam diye ağlayarak ana saymışlar.
Yokluk diye sevinerek peder sanmışlar.
Elele vermiş karanlığa gömülmüşler.
Rahat edememiş bir yılanın ağzında
rahimlerine geri yüzmüşler.
Nefes alınamayan, dert anlatılamayan bir
günün öncesinde,
böylelikle doğmuş söz,
ancak yazıyla ölebilmek için.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder