5 Mayıs 2016 Perşembe

Güneş, Ay

Benim en iyi oyun arkadaşım karanlık sanırdım.
Kimselere göstermez,
hep çenemin altındaki kafesimde saklardım.
Neredeyse bir yıl olacak en iyi arkadaşımı satalı,
fakat biliyorum, o beni anlayışla karşılardı,
aydınlık çok çekici bir tuzaktı.
Tuzak dediysem,
yakalanmak bazı anlar esaret anlamına gelmez.
Esrarlı fakat esaslı bir esrikliğin esamesini görünce,
siz de beni anlarsınız.
Ben kopyanın kopyasıyken,
birdenbire aslını buldum.
Her şeyimi anlattım sandım aydınlığa,
o çoktan anlatamadıklarımı biliyordu.
Gün oldu güneş nasıl uzaklaşır bazen dünyadan,
hani hades kıskanır da geri alır canını doğanın,
bir kaç uzun geceliğine,
işte öyle azıcık uzaklara kaçtı aydınlığım,
 beni eski dostumun tanıdık sahnesiyle başbaşa bıraktı.
Bırakmadı da, oyun arkadaşım beni biraz özlemişti.
Ben de onu küçükken sevmesem bile
sırf kırmızısı çok parlak olduğu için yediğim elma şekerlerinin tadı gibi
tanıdık, tatlılıktan acı, dudaklarımı birbirine yapıştıran bir diş ağrısıyla karşıladım.
Karanlık benimle alay ediyor şimdilerde,
ama bu okula gitmeyi sevdiğim halde her sabah istifra etmem gibi bir alay.
Kırık dökük Türkçemle kafa bulan yeni sınıf arkadaşlarımla bir gün kanımın son damlasına kadar anlaşılabilmek için sarfettiğim güçten sonra üzerime oturan karakterim gibi artık başedebildiğim gibi bir yenik düşme hali. Gün bahara dönmekten kaçamayacaksa aydınlığım da dünyanın etrafında bir koşup bana geri gelecek biliyorum.
Çocukluk arkadaşım da biliyor.
bu yüzden biz hepimiz kafesimin üzerine örtülecek ışığı bekliyoruz,
karanlığım yeniden uyuyabilsin diye.
Biliyoruz. Benim buzu yalarken dilin yapıştığında duyduğun sancıyla eş çok dostum var kafamın içinde. hepimiz birbirimizi nefretle seviyoruz.
Emin olduğumuz tek şey aydınlığımıza tüm benliğimizle aşık olduğumuz.
ve bunun hatrına aydınlık hiç gelmese bile olur, fakat geldiğinde işte o zaman
ailemin en sevdiğim büyüklerinin hala nefes aldığı bayramlarda gelecekten herkesin habersiz olduğu ve hatırdan değil gönülden gülündüğü, bisiklet sürmeye göz dikebildiğin yaşta gurbetten gelip de ilk bayram harçlığını aldığındaki mutlulukla dolarız.
O zamana kadar eski dostumla ben birer sigara içip uyuyacağız,
Günaydın diyenimiz aydınlığımız olana kadar.


Seni seviyorum hayatım... sonsuzluğu aklın almadığı yere kadar.

1 Mayıs 2016 Pazar

Söz


Sözün kanadını kırmışlar da yazıya dönmüş.
Kadın da yorulmuş insanları kını bellemiş,
içlerini yarmış, bedenlerine sığamamış.
Doğurduğu tüm çocuklar azarlandıktan sonra
mahzun mahzun bakakalmamışlar.
İntikamlarını hep gündoğumuna gizlemişler.

Vakit gelmiş yazı şımarmış,
gitmiş gecelere sarmalanmış.
Mürekkebini akıtacağı yeri hep yanlış seçmiş.
Sınırlarını aramış, bulduğu bekçi ışıkmış,
dinleyecek gibi olmuş, ama göz bebekleri kamaşmış.
Korkularından kendilerine bir ana bir de baba yapmışlar.
Hemen onlardan kaçmışlar.
Hattı hududu belli ebeveyn mi olurmuş?
Kimin dokuduğu, kimin okuduğu belli olsaymış,
söz ölmese de olurmuş.

Anlam diye ağlayarak ana saymışlar.
Yokluk diye sevinerek peder sanmışlar.
Elele vermiş karanlığa gömülmüşler.
Rahat edememiş bir yılanın ağzında rahimlerine geri yüzmüşler.
Nefes alınamayan, dert anlatılamayan bir günün öncesinde,
böylelikle doğmuş söz,

ancak yazıyla ölebilmek için.