B
İ
L
İ
N
C
İ
M
İ
Z
İn koridorlarında dolanıyoruz.
Dümdüz gibi görünen bir yol ama,
bak yedinciye aynı köşeye çıkıyoruz.
Halkalarca dönüyoruz.
Bir ısırık daha al etimden,
çabuk ol yepyeni bir perspektife evriliyoruz.
Soğan halkalarından şehir yapmışlar,
Evren gözlerinde dalgalanıyor.
Evrende karelerin var olduğunu mu sandınız?
Sen benim hücrelerime doğru yola çıkan ışık mısın?
Ellerimiz kitlenmiş,
aklımızı yitirirken kendimizi buluyoruz.
Beynimiz merceklerimizi sihirli aynalarla değiştirmiş.
Yüzün genç, yüzün yaşlı, yüzün bir anda yüzyıllar.
Dalgalanıyoruz.
- Canım, mola anı.
Ufacık mantık tanelerine tutunuyoruz.
Eve gitmek zorundayız.
Ev nerede?
Bambaşka bir alemde ait hissederken kendimize gördüklerimize inanmamayı bellettik.
Dön bir koridor daha geliyor.
Sağımda solumda, altımda ve üstümde özün var.
Çimler soluk alıyor.
Ben soluğumu senin aracılığınla alıyorum.
Derimin altında yüzen harfler görüyoruz.
Yalnız, başımıza yaptığımız bir yolculuk bu.
Dikkat et bu köşede gökyüzü mora boyanıyor.
Bakışlarım bulutlarda kelimelerini görüyorum.
Ağzından menekşeler yayılıyor.
En karanlık yerlerinde aydınlığımı buluyorum.
Uzantım oluyorsun.
Şimdi yürüyoruz.
Hızlı. Hızlı. Daha hızlı.
- Mola anı geldi, dinle beni.
Duymamıza gerek yok ki.
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir yer burası.
Nitekim özümüz birbirinden ayrı değil.
Toprak olduk bir anda, hava ve su ve ateş.
Hepsini aynı anda, her şeyle aynı anda soluk alarak aktık.
Sokaklarca aktık.
Dalga dalga renkler, yüzümüzü aydınlattı.
Bizim yüzümüz.
Bizim elimiz.
Gözlerine bakınca bizimle aynı araca binmişleri tanıdık.
Yolculuğumuz aynı ve fakat ne kadar farklı.
Alice’i anlıyorum.
Van gogh’u anlıyorum.
Hepiniz delirmişsiniz, ben akıllanıyorum.
Nevrotik seğirmelerle kendime kendimi hatırlatıyorum.
Kendim sen, kendim ben, ve kendim biz.
Bir devrim olacak.
Ben başlatacağım.
Öncelikle kendimi devireceğim.
Benliğimi baştan başa harabeler içinde bırakacağım.
Gerçekliğimi reddedeceğim.
Acımı yürüyüşlere saklamayacağım.
Çocuğuna ağlarken şehidine gülmeyeceğim.
Marjinal renklerle saçlarımı değil ruhumu boyayacağım.
Kelimelerimi, efendilerimi, arzularımı yazarken zorlandığımı itiraf edeceğim.
İnkar edeceğim.
Gerçekliğimi, doğruluğumu, insanlığımı vuracağım.
Öğrendiğim ne varsa kanlı bir meydana çevireceğim.
Bir devrim oldu.
Başlattı.
Hiçbir şey yemeden, içmeden, koklamadan, tüttürmeden,
zehirlenmeden arındı.
Bir tavşanın kemirmelerini hissetti.
Bambaşka bir dünyanın mümkün olduğunu gördü.
Çoklar içiçe geçti, ikiler tekilliğe soyundu, noktalar daireliğe.
Hepimize karşı ikimiz tek ulan!
Koştular, koştular, koştular.
Titreye titreye hayatına notlar aldılar.
Yalanlarını, yanlışlarını, yanılgılarını, yanmalarını, yalnızlığını doğurdular.
Doğurduklarını sokaklara saldılar.
Artık hiçbir şey bağımsız değildi.
Artık hiç kimse bağımlı değildi.
Cüceler devleştiler. Yaşlılar çocuklaştılar.
Dün, yarın oldu, bu an, dün.
Ne yazık ki bu sipere ihtiyacı olanların göz çukurları boş.
Ne yazık ki ekranlara çiziktirilen bu zamanlarda,
Ancak bir ey (lem) sel devrimler şekli mümkün.
Ne yazık, diğerlerine, onların da çok umru.
Ne güzel, şans tamamen tabutuna sarılmadan anlam var oldu.
Var olmak, devrimin ta kendisi.